Blog Listem

Pazar, Mart 06, 2016

TEKNOLOJİNİN FELSEFESİ

Teknolojinin kullanımı ve geleceği hakkında Aristoteles,  Francis Bacon, John Dewey, Martin Heidegger, Karl Marx, Hannah Arendt, Jean Baudrillard gibi filozoflar önemli yorumlar getirmiştir. Genellikle teknolojinin eleştirisi yapılmıştır. Heraklit ve Demokritus teknolojiyi doğanın imitasyonu olarak görür. Platon teknolojiyi tanrı sanatının imitasyonu olarak görür. Aristotetles doğanın imitasyonu açıklamasını kabul ederken: “Teknoloji(tekne, sanat) doğanın tamamlayamadığı işleri bitirebilir” demiştir. Heidegger teknolojiyi insan gelişiminin merkezi kabul ederken, en büyük tehlikeyi de oluşturduğunu söyler. Teknolojiyi İçeren Soru (Die Frage nach der Technik) adlı çalışmasında “çerçeveleme” adını verdiği işlevden söz eder. Buna göre teknoloji hayatı sarar ve bağışık hale getirir. Varlığı ve yokluğu hayati önemde tehlikeli ve kullanışlıdır.
İnsanın durumunu iyi ya da kötü etkilediği konusunda tartışmalar mevcuttur. Neo-Ludizm ve anarko ilkelcilik gibi akımlar teknolojiyi kınar. Teknolojinin insanı çevreden ayırdığını ve doğayı yok ettiğini ifade eder. Bu akımlar basit yaşamı tavsiye ederken, doğayı yok eden teknolojiyi de kullanmamaya çağırır. Transhümanizm ve Tekno- gelişimcilik ise teknolojinin topluma faydalı olduğunu savunur ve uygarlığın anahtarı olarak 
Robot-istilası Teknoloji- Nedir-FelsefesiHer ne kadar teknoloji bizi doğanın zor koşullarından azat etmişse de götürdükleri de vardır. Bir kere bu araçlara bağımlı olmaktayız. Teknolojinin nedenini unutup, araçlıktan çıkarıyor amaç eyliyoruz. Bu da toplumun yok oluşuna kadar gidecek bir süreçtir. Tarım devriminden sonraki gelişmelerin genellikle sömürü için elzem araç ve mühimmatı üretmede görüldüğünü söylemeliyiz. Teknoloji kötü değildir. İnsanların araç- gereç yapım bilgisidir. Ancak Araçlar kötü amaçlar için de üretilebilir. Ne yazık ki teknoloji sayesinde kitlesel ölümler vuku bulmuştur. Modern icatların kökleri, insanın doğayı ve diğer bireyleri sömürme heveslerine uzanmaktadır. Bugün kullandığımız birçok teknolojik alet savaş çalışmalarında ve ticari labaratuvarlarda ortaya çıkmıştır. Bugün gelinen noktada, teknoloji sayesinde, yalnızca bir kişi dünyadaki tüm hayatı yok edebilecek güce sahiptir. Aynı zamanda bir kişiden bağımsız olarak da birçok felaket söz konusudur. Herhangi bir anarşi ortamında insanlık tedarik bağlarından kopacak ve teknoloji sayesinde var olan hayati ilaç/gıda/barınma imkanları olmayacaktır. Teknoloji uğruna ve onun sayesinde kalabalık ve sıkışık şehirler oluşmuştur. Büyük olasılıkla bu nedenle de yok olacaktır. Doğada sömürülecek kaynak kalmadığında giderek artmış olan kaynak talebi, toplumun yok oluşuna sebep olabilir. Teknoloji ne işimize yarıyor? Günlük hayatta kullandığımız/ bağlandığımız aletleri sorgulayalım. Olayın özüne inince geleceğimizden çaldığımızı göreceğiz. Felsefe sayesinde teknoloji bağımlılığını fark edebiliriz. Çoğu zaman bir oyuncak ya da silahtan ibaret olan büyük teknoloji bağımlılığını tedavi edebiliriz. Zor olsa da, geleceği yaşatabiliriz. 

Perşembe, Şubat 18, 2016

ANKARA'DAKİ PATLAMA

MİLLETİMİZE KARŞI YAPILAN BU KALLEŞÇE SALDIRIYI KINIYORUZ UNUTMASINLARKİ 

1 ÖLÜR 1000 DİLİRİRİZ 

BU SALDIRIDA HAYATINI KAYBEDEN KARDEŞLERİMİZE ALLAH'TAN RAHMET YARALILARADA ACİL ŞİFALAR DİLİYORUM 

               NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE 

Cuma, Şubat 12, 2016

Hafızanın sınırı var mı?

Hafıza kartı dolduğunda daha fazla fotoğraf kaydedemeyen dijital fotoğraf makinelerinin tersine insan beyninin kaydetme kapasitesi hiç azalmıyor gibidir. Fakat insan beyninin sınırsız kaydetme yeteneğini algılamak zordur.
Nörologlar uzun süre beynin kapasitesini ölçmeye çalıştı. Ancak hafızasıyla inanılmaz şeyler başaran insanların bilişsel becerileri şaşırtıcı sonuçlar sunuyor.
Çoğumuz bir telefon numarasını bile ezberlemekte zorluk çekeriz, kaldı ki binlerce rakamlı bir sayıyı hatırlayalım. Fakat 24 yaşındaki üniversite öğrencisi Çinli Çao Lu, 2005’te pi sayısının 67.980 rakamını ezberleyerek dünya rekoru kırmıştı.
Bazı dahiler ise isimlerden, tarihlere, en ince detaylı karmaşık görsel bilgilere kadar her şeyi akılda tutabiliyor. Nadiren sağlıklı insanların bir kazadan sonra bu hale gelmesi de söz konusu olabiliyor. 10 yaşındaki Orlando Serrell, beysbol sopasıyla kafasının sol tarafına aldığı darbenin ardından sayısız araba plakası ezberlemeye, onlarca yıl öncesine ait bir tarihin hangi güne denk düştüğünü söylemeye başlamıştı.
Peki nasıl oluyor da bu insanlar ortalama bir beynin hafıza kapasitesini bu kadar aşabiliyor? Bu olgular insan beyninin gerçek kapasitesine dair ne anlatıyor?

Beyni eğitmek

Hafıza kapasitemiz beynin fizyolojik yapısına bağlıdır. Beyin 100 milyar sinir hücresinden (nöron) oluşur. Bunlardan sadece bir milyarı uzun dönemli hafızada rol oynar; bunlarapiramidal hücreler denir.
Bir nöronun bir birim hafızaya denk düştüğünü varsayarsak beynimizin tümüyle dolmuş olması gerekirdi. Psikoloji profesörü Paul Reber, nöron sayısı kadar hafızanın büyük bir kapasite olmadığını ve hemen dolacağını ifade ediyor.
Bu nedenle araştırmacılar hafızanın nöronlar arasındaki bağlantılarda oluştuğuna inanıyor. Her nörondan çıkan ağ şeklindeki bağlantılar binlerce başka sinir hücresine ulaşıyor.
Reber bu şekilde hafıza kapasitesinin büyük bir artış gösterdiğine, “tonlarca alan” açtığına işaret ediyor.
O halde olağanüstü hafıza kapasitesi olan insanların beyinleri de mi olağanüstü? Hayır. Pi sayısını ezberleyen Lu gibi insanlar normal olduklarını, sadece seçili bilgileri hatırlama konusunda beyinlerini eğittiklerini ifade ediyor.

Hafıza sarayı

ABD Hafıza Şampiyonu Nelson Dellis, bu konuya eğilim göstermeden önce çok kötü bir hafızası olduğunu, ancak pratik yoluyla durumun değiştiğini söylüyor. “Birkaç haftalık eğitimin ardından, normal insana imkansız gelen bir şey yapmaya başlıyorsunuz. Oysa hepimizde var bu yetenek,” diyor.
Dellis yıllar önce beyin jimnastiğine başladığında bir deste oyun kağıdının sırasını ezberlemek 20 dakikasını almıştı. Bugünse bu işi 30 saniyede yapıyor. Fakat bunun için günde beş saat hafıza alıştırmaları yapıyor.
Dellis’in kullandığı sınanmış yöntemlerden biri “hafıza sarayı” inşa etmek. Bunun için çok iyi bildiği bir yapıyı kafasında canlandırıyor. Hatırlamak istediği şeyleri birer görüntü olarak düşünüp hayalindeki kapının yanındaki masaya diziyor. Sonra mutfak masasına geçiyor vs. “Hayalinizde o yapıya girip oraya bıraktığınız görüntüleri ezberlediğiniz şeyler olarak dile getiriyorsunuz,” diyor.
Pi sayısı ezbercileri de “hafıza sarayı” ya da bir sayı dizisini hikayenin bir cümlesine dönüştürme gibi benzer yöntemler kullanıyor.

Bağlantılı düşünme

Bu hafıza stratejilerinin yaygın başarı göstermesi, aklına koyarsa herkesin bunu yapabileceği fikrini geliştiriyor. Fakat beyin jimnastiğine bu kadar uzun zaman ayırmadan yapılabilir mi bu? Sydney Üniversitesi’nden Allen Snyder bunu hedefliyor. Doğru teknoloji ile “içimizdeki bilgini” ortaya çıkarmanın mümkün olduğunu söylüyor.
Snyder’e göre insan beyni önemsiz küçük ayrıntılarla değil, bağlantılı düşünme yoluyla hareket ediyor. “Bütünü oluşturan parçaların değil, o bütünün farkındayız,” diyor.
Örneğin bir deneyde deneklerden otomobil parçalarından oluşan bir alışveriş listesini ezberlemelerini istemiş, onlara otomobil kelimesinden hiç söz etmemiş olmakla birlikte tümü de ona “otomobil” kelimesini zikretmişti. “Parçaları birleştirip bütünü oluşturdular,” diye açıklıyor Snyder bu durumu.
Yani duyularımızın beyne ilettiği birçok veri aslında bilince çıkmıyor. Fakat üstün zekalı insanlarda bu üst düzey bağlantılı düşünme yanı devreye girmez; böylece sayısız ayrıntıyı hatırlarlar. Örneğin alışveriş listesini hatırlarken tek tek lambaları, silecekleri, ön camı vs. hatırlarlar; bunlardan yola çıkarak hemen otomobil bağlantısına sarılmazlar.

Veri indirme hızı

Kafasının sol tarafına aldığı sopa darbesiyle değişime uğrayan Serrel örneğinden yola çıkan Snyder, bu şekilde sayısız bilgiyi hatırlamada beynin hangi bölgesinin işlev gördüğünü bulmaya çalıştı. Sol kulağın üzerindeki ön şakak lobu buna adaydı. Otizmde ve üstün zekalılık sendromunda, sonradan ortaya çıkan sanatsal becerilere sahip demans hastalarında bu bölgenin işlevsizleşmesi söz konusuydu.
Snyder deneklerin beyninde bu bölgedeki nöral aktiviteyi geçici olarak engellediğinde çizim, sayma ve yanlışları bulma becerilerinde artış görüldüğünü kaydediyor. Bazı araştırmacılar bu verilere kuşkuyla yaklaşsa da beynin stimüle edilmesi konusuna ilgi giderek artıyor.Nortwestern Üniversitesi’nden Reber beyinle ilgili şu benzetmeyi yapıyor: “İnsan hafızasının sınırı bilgisayarın sabit disk kapasitesiyle değil, veri indirme hızıyla ilgilidir. Sorun beynin dolması değildir; ona gelen bilgi hızının hafıza sisteminin kaydetme hızından çok daha fazla olmasındadır.”

Perşembe, Şubat 11, 2016

Bilgi nedir(Fizikte ki bilgi)

Kendi videomuzla karşınızdayız. ..

SORULAR HAVUZU

Burdaki soruların tamamına cevap vereceğim bazılarını burdan birazınıda youtube dan video olarak paylaşım yapmayı düşünüyorum gelelim sorulara 
1 kısım :BİLGİ
1)Bilgi nedir?
2)Bilebilecek veya anlayabileceklerimizin bir sınırı var mıdır?
3)Bildiklerimizin doğru olduğunu nasıl bilebiliriz?
4)Gerçek diye bir şey gerçekten var mı?
5)Gelecek hakkında neler bilebiliriz?
6)Büyük bilgi büyük bilgeliği içerir mi?
7)Neyi bilmemiz “gerekir”?
2 kısım :BENLİK 
1)Ben kimim?
2)Doğmadan önce başka bir kişi miydim?
3)Benlik nedir?
4)Kendimizi gerçekten tanıyabilir miyiz?
5)Kaç tane benliğe sahibim?
6)Kendimizi değiştirebilir miyiz?
7)Kendim hakkındaki gözlemlerim daima yanlışmıdır?
3. kısım :EVREN 
1)Evren sonsuz mudur?
2)Evrenin zamansa! bir başlangıcı var mıdır?
3)Zamanın bir başlangıcı var mı ve bir sonu olacak mıdır?
4)Gezegenimizin bir geleceği var mıdır?
5)Evrende yalnız olmamız bir şeyi değiştirir mi?
4 kısım :İNSANLIK 
1)İnsan yalnızca başka bir hayvan mıdır?.
2)Ölüm nedir
3)ölümden sonra haya! var mıdır?
4)Hayatın bir amacı var mıdır?
5)Gerçekten mutlu olabilir miyiz?
6)Hipermateryalizm bizim için bir tehlike midir?
5 kısım :TİNSELLİK 
1)Ruh nedir?
2)Tanrı ile ne kastedildiğini anlama şansımız var mı?
3)Bir Tanrı var mı?
4)Tanrı birisi mi yoksa bir şey midir?
5)Bizler Tanrı’nın suretinden mi “yapıldık*?
6)Tanrı doğanın tümü müdür?
7)Darwinizm Tanrı’nın öldüğü anlamına mı geliyor?
8)insanoğlu tinsel olarak evrim geçirdi mi?
9)Ruhum var mı?
10)Ruh veya tin öldükten sonra nereye gider?
11)Tinsel bir hayat nedir?
12)Tanrı’nın yokluğu ne gibi farklar yaratır?
6. kısım : DAVRANIŞ 
1)Bir ahlak yasasına ihtiyacımız var mı?
2)Mutlak ahlak yasaları var mıdır?
3)Yasaların dinsel ilkelere dayanmaları gerekir mi?
4)Bazen yasaları çiğnemek doğru eylem olabilir mi?
5)Davranışlarımızı belirleyen karma mıdır?
6)Temel değerler nelerdir?
7)Karşılık beklemeden eylem diye bir şey var mı?
8)Her zaman doğru sözlü mü olmalıyız?
9)Başkalarına karşı sorumluluklarımız nelerdir?
10)Birini affedemediğimizde yanlış mı yapıyor oluruz?
11)Kendimizi affetmeli miyiz?
12)Neden en yüce değerin sevgi olduğu öğretilir?

Salı, Şubat 09, 2016

HİÇLİK: Cennetin kapısının anahtarı

Varlığın zıttı hiçlik değil; yokluktur. Hiç olmak; içerisinde birçok olasılık barındırırken yokluk; tek ve somut bir reddediş halindedir. Hiç olmak bir kaybediş, yenilenme ve arınmayı ifade ederken yok olmak sonsuz bir bilinçsizlik ve algılananı inkar savunuculuğu taşır.
Hayat her an insanlar için yeni tecrübeler hazırlar. Biz de arzularımız ve tutkularımız için dünya ile sıkça mücadele içine gireriz. Kimi zaman isteklerimize yaklaşamayız. Kimi zaman ulaşırız, kimi zaman ise arzularımız avucumuzun içinden kayıp giderler. Arzularımızın sıcak elleriyle arkamızdan sokulup gözlerimizi kapattığını anlamamız yıllar sürer. Gözlerimizi açtığımızda ise gerçek mutluluk ile hayata bakmamızın tek yolu olan kıymetli hazinemiz bize gülümser; Hiç.
Dünya insanın bilgiye dönük parçasıdır. İnsan düşünmüş, öğrenmiş ve bildiklerini sınıflandırıp kendisinden sonraki nesillere bırakarak bir medeniyet inşa etmiştir. Her zerresinde bilgi nefes alır evrenin ve insan sürekli bu bilgiyi kullanır. Öğrenmek insanın dünyaya açılan gözleri olmuştur. Bilgisini felsefi detayları ile saklayıp biriktiren insan, dünyasının hakikatlerini daha net görür hale gelmiştir. Fakat bir ayrıntı, insanı geriye döndürüp katedilen tüm yolu yeniden yürütmeye yeterlidir. Varlık ve yokluk. Sert ve katı olan varlığın karşısında, bilinmezliği kendisinden sıyrılsa dürüst yüzü de gözükebilecek olan yokluk durur.

Farklı din ve öğretilerde hiçlik

Hiçlik uzun zaman varlığın zıttı olarak görülmüştür. ‘Varlık var mıdır?’ sorusu felsefe alanındaki düşünürlerin büyük çoğunluğunca tartışılmıştır. Cevaplar Realist dünya algısı, Nihilizm, Marksizm gibi fikri akımlara bölünmüştür. Kavram kendisini reddedenlerin bile düşünce dünyalarında meyveler üretmiştir böylece. Birçok düşünce akımının başlıca yol ayrımını oluşturan Mutlak Varlık konusuna İslam’daki tasavvuf inancı var olanın yalnızca Allah olduğunu söyleyerek kuvvetle karşı çıkar. Farklı din ve öğretilerde hiçlik vücut bulmuştur. İslamdaki “Ölmeden önce ölünüz” emri diğer semavi dinlerde de bulunan nefisten arınma yolculuğuna işaret ederken Doğu öğretilerinde hakikati keşfetmek için dünyevi arzuları terk etme şeklinde kendisini gösterir. Tüm kanaatlerin düşünsel ve teolojik kökeni ardında ise huzur verici bir hakikat, minik ve cefakar elleriyle görüntüye uzanır: hiç olmak yok olmak değildir.

Varlığın zıttı hiçlik değil; yokluktur

Varlığın zıttı hiçlik değil; yokluktur. Hiç olmak; içerisinde birçok olasılık barındırırken yokluk; tek ve somut bir reddediş halindedir. Hiç olmak bir kaybediş, yenilenme ve arınmayı ifade ederken yok olmak sonsuz bir bilinçsizlik ve algılananı inkar savunuculuğu taşır. Bu yüzden hiç olmak; insanı kainatın en derin hakikatlerine götürebilen, insanı kendisi ile benliği arasındaki tüm engellerden kurtarabilen haldir. İnsanın Yaratıcı’sına en yakın olduğu yerdir.

Hiç olmak güzeldir

Zaman, insanın hayatını türlü meşgale ordularıyla kuşatırken hiç olmak tek dayanağıdır insanın. Mücadele esnasında bir umut ve teselli olan hiçlik, mücadele sonunda ise varılabilecek en olumsuz durumu niteleyerek olası son durak olur. Varılabilecek son nokta olması hiç’i, yeniden başlangıcın umut dolu yüz ifadesini müjdeler hale getirir.
Hiç olmanın müjdelediği umutlar kadar dikkate layık bir diğer unsuru ise hiç olmanın insana hayatın en büyük hediyesi olan özgürlüğünü iade etmesidir. Toplumsal iş ve çevre kaygıları, amaçlar, tutkular gibi sayısız unsur modern dünyada insanın özgürlüğüne saldırı halindedir. Küçüklüğünden itibaren omzundaki sorumlulukların yükleriyle hayatına devam eden insan hiç’e varmadığı sürece yüksüzlüğü deneyimlemiş sayılmaz. Hiç ise insanı gerçek benliği ile buluşturarak algılarının özgürce yeniden şekillenmesine imkan tanır.
Hiç olmanın insana en büyük katkısı ise insanı gerçek mutlulukla tanıştırmasıdır. İnsan, doğası gereği duygu dünyasından tamamen çıkaramadığı endişe, korku, kaygı ve pişmanlıklardan yalnızca hiç’e doğru yol aldığında ve ulaştığında kurtulabilmektedir. Cennet huzurdur ve hiç olmak mutlak huzurun dünyadaki yüzüdür. Beklentisiz ve arınmış bir yaşam olanağı sunan hiç, insanı, varlığın kaynağına ve hakikatine açılan bir kapıya dönüştürür. Hiç olmak yolculuğu böylece o kapıya doğru yürüyüş şeklini alırken, hiç olma durumu da o kapının buğulu anahtarı haline gelir.
Turgut Uyar (1927-1985)’ın ‘Hiçsizliğe’ şiiri insanın inancıyla buluşma noktası olan hiç olma mefhumunun tüm zerafetini anlatır.

Tanrım, ne kadar güzelsin bir hiç olarak.
Ormansın belki, bilmiyorum.
Belki ormanda bir ağaçsın şuncacık.
Bir Pazartesi günüsün,
İnsanları dupduru edemeyen.
Bütün karayollarında ve demiryollarında,
Gider gelirim bütün dünyada.
Ama biliyorum, Kırşehir’de mezarsın.
Bir kilisesin Kapadokya’da.
Sözgelimi yumurtada zarsın.
Ustasın sabahları yapmada,
En katı yoklukları koyarak insanın içine.
Akşamüstlerinde biraz gaddarsın,
Sular ve zamanlar kararırken.
Ne yapalım, bari bağışlayalım birbirimizi.