Blog Listem

Salı, Şubat 09, 2016

HİÇLİK: Cennetin kapısının anahtarı

Varlığın zıttı hiçlik değil; yokluktur. Hiç olmak; içerisinde birçok olasılık barındırırken yokluk; tek ve somut bir reddediş halindedir. Hiç olmak bir kaybediş, yenilenme ve arınmayı ifade ederken yok olmak sonsuz bir bilinçsizlik ve algılananı inkar savunuculuğu taşır.
Hayat her an insanlar için yeni tecrübeler hazırlar. Biz de arzularımız ve tutkularımız için dünya ile sıkça mücadele içine gireriz. Kimi zaman isteklerimize yaklaşamayız. Kimi zaman ulaşırız, kimi zaman ise arzularımız avucumuzun içinden kayıp giderler. Arzularımızın sıcak elleriyle arkamızdan sokulup gözlerimizi kapattığını anlamamız yıllar sürer. Gözlerimizi açtığımızda ise gerçek mutluluk ile hayata bakmamızın tek yolu olan kıymetli hazinemiz bize gülümser; Hiç.
Dünya insanın bilgiye dönük parçasıdır. İnsan düşünmüş, öğrenmiş ve bildiklerini sınıflandırıp kendisinden sonraki nesillere bırakarak bir medeniyet inşa etmiştir. Her zerresinde bilgi nefes alır evrenin ve insan sürekli bu bilgiyi kullanır. Öğrenmek insanın dünyaya açılan gözleri olmuştur. Bilgisini felsefi detayları ile saklayıp biriktiren insan, dünyasının hakikatlerini daha net görür hale gelmiştir. Fakat bir ayrıntı, insanı geriye döndürüp katedilen tüm yolu yeniden yürütmeye yeterlidir. Varlık ve yokluk. Sert ve katı olan varlığın karşısında, bilinmezliği kendisinden sıyrılsa dürüst yüzü de gözükebilecek olan yokluk durur.

Farklı din ve öğretilerde hiçlik

Hiçlik uzun zaman varlığın zıttı olarak görülmüştür. ‘Varlık var mıdır?’ sorusu felsefe alanındaki düşünürlerin büyük çoğunluğunca tartışılmıştır. Cevaplar Realist dünya algısı, Nihilizm, Marksizm gibi fikri akımlara bölünmüştür. Kavram kendisini reddedenlerin bile düşünce dünyalarında meyveler üretmiştir böylece. Birçok düşünce akımının başlıca yol ayrımını oluşturan Mutlak Varlık konusuna İslam’daki tasavvuf inancı var olanın yalnızca Allah olduğunu söyleyerek kuvvetle karşı çıkar. Farklı din ve öğretilerde hiçlik vücut bulmuştur. İslamdaki “Ölmeden önce ölünüz” emri diğer semavi dinlerde de bulunan nefisten arınma yolculuğuna işaret ederken Doğu öğretilerinde hakikati keşfetmek için dünyevi arzuları terk etme şeklinde kendisini gösterir. Tüm kanaatlerin düşünsel ve teolojik kökeni ardında ise huzur verici bir hakikat, minik ve cefakar elleriyle görüntüye uzanır: hiç olmak yok olmak değildir.

Varlığın zıttı hiçlik değil; yokluktur

Varlığın zıttı hiçlik değil; yokluktur. Hiç olmak; içerisinde birçok olasılık barındırırken yokluk; tek ve somut bir reddediş halindedir. Hiç olmak bir kaybediş, yenilenme ve arınmayı ifade ederken yok olmak sonsuz bir bilinçsizlik ve algılananı inkar savunuculuğu taşır. Bu yüzden hiç olmak; insanı kainatın en derin hakikatlerine götürebilen, insanı kendisi ile benliği arasındaki tüm engellerden kurtarabilen haldir. İnsanın Yaratıcı’sına en yakın olduğu yerdir.

Hiç olmak güzeldir

Zaman, insanın hayatını türlü meşgale ordularıyla kuşatırken hiç olmak tek dayanağıdır insanın. Mücadele esnasında bir umut ve teselli olan hiçlik, mücadele sonunda ise varılabilecek en olumsuz durumu niteleyerek olası son durak olur. Varılabilecek son nokta olması hiç’i, yeniden başlangıcın umut dolu yüz ifadesini müjdeler hale getirir.
Hiç olmanın müjdelediği umutlar kadar dikkate layık bir diğer unsuru ise hiç olmanın insana hayatın en büyük hediyesi olan özgürlüğünü iade etmesidir. Toplumsal iş ve çevre kaygıları, amaçlar, tutkular gibi sayısız unsur modern dünyada insanın özgürlüğüne saldırı halindedir. Küçüklüğünden itibaren omzundaki sorumlulukların yükleriyle hayatına devam eden insan hiç’e varmadığı sürece yüksüzlüğü deneyimlemiş sayılmaz. Hiç ise insanı gerçek benliği ile buluşturarak algılarının özgürce yeniden şekillenmesine imkan tanır.
Hiç olmanın insana en büyük katkısı ise insanı gerçek mutlulukla tanıştırmasıdır. İnsan, doğası gereği duygu dünyasından tamamen çıkaramadığı endişe, korku, kaygı ve pişmanlıklardan yalnızca hiç’e doğru yol aldığında ve ulaştığında kurtulabilmektedir. Cennet huzurdur ve hiç olmak mutlak huzurun dünyadaki yüzüdür. Beklentisiz ve arınmış bir yaşam olanağı sunan hiç, insanı, varlığın kaynağına ve hakikatine açılan bir kapıya dönüştürür. Hiç olmak yolculuğu böylece o kapıya doğru yürüyüş şeklini alırken, hiç olma durumu da o kapının buğulu anahtarı haline gelir.
Turgut Uyar (1927-1985)’ın ‘Hiçsizliğe’ şiiri insanın inancıyla buluşma noktası olan hiç olma mefhumunun tüm zerafetini anlatır.

Tanrım, ne kadar güzelsin bir hiç olarak.
Ormansın belki, bilmiyorum.
Belki ormanda bir ağaçsın şuncacık.
Bir Pazartesi günüsün,
İnsanları dupduru edemeyen.
Bütün karayollarında ve demiryollarında,
Gider gelirim bütün dünyada.
Ama biliyorum, Kırşehir’de mezarsın.
Bir kilisesin Kapadokya’da.
Sözgelimi yumurtada zarsın.
Ustasın sabahları yapmada,
En katı yoklukları koyarak insanın içine.
Akşamüstlerinde biraz gaddarsın,
Sular ve zamanlar kararırken.
Ne yapalım, bari bağışlayalım birbirimizi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder